İçindekiler
Depresyonu hafife almamamız için 3 önemli nedenden öncelikle bahsetmek gerekiyor: Birincisi, depresyon intihar riskini de içerisinde barındırdığından dikkat edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. İkincisi, yapılan araştırmalara göre, tedavi edilmeyen depresyon, hücre ölümüne yol açarak yaşlanmayı hızlandırmaktadır. Üçüncüsü ise, tedavi edilmeyen depresyon kronikleşmekte ve kişi sık sık depresyona girmektedir.
İnsanlar zaman zaman kendilerini üzüntülü ve mutsuz hissederler. İşinden ayrılmak, sevdiğini kaybetmek veya başarılı olamamak üzüntüye yol açan yaşam olaylarındandır. Kısaca üzüntü normal yaşamın bir parçasıdır. Ancak bu üzüntülü durumun uzaması ve nedensiz ortaya çıkması ruh sağlığı sorunudur ve depresyon olarak tanımlanır. Depresyon duygu düşünce ve davranışı etkiler. Tedavi edilmediği takdirde aylar, yıllar bazen de ömür boyu sürebilir.4
Tedavi Edilmeyen Depresyon Tekrar Eder
“Depresyon sevgideki çatlaktır. Seven varlıklar olarak kaybettiklerimiz karşısında kederlenebilen varlıklar da olmamız gerekir ve depresyon işte bu acı ve umutsuzluk halinin işleyiş düzenidir. Ortaya çıktığı zaman, kişinin benliğini hasara uğratıp en sonunda sevgi alıp verme kapasitesindeki ışığı karartır. Depresyon içimizdeki yalnızlıktır ve sadece başkalarıyla olan ilişkilerimizi yok etmekle kalmaz kendi içimizde huzur içinde yalnız olabilme yetimizi de elimizden alır. Bu sevgisiz durum içinde bize kalan yegâne his değersizliktir.7
Bazen depresyon ne kadar dirençli, umutsuz ve şiddetliyse, bittiğinde hissedilen mutluluğun tadı ve yaşanan benlik saygısı da o kadar alışılmadık ve hoş görünmektedir. Kendinizi iyi hissetmeye başlayınca, karamsar düşünme tarzınız da ilkbahar geldiğinde karların erimesi gibi anlamlı bir şekilde ortadan kaybolacaktır. Ancak, duygu durum bozukluklarının görünmeyen bir parçası her zaman kalıcı olmaktadır. Bu kalan parça düzeltilmezse gelecekte depresif ataklar geçirmeye yatkın olursunuz.3
Depresyonun Kökeni
Depresyonun nedeni tam olarak bilinememektedir. Neden olabilecek faktörler üç başlık altında toplanmaktadır:
- Biyolojik Etkenler
- Genetik Etkenler
- Psikososyal Etkenler
Gruplanan bu etkenler birbirinden tamamı ile bağımsız değildir. Hepsinin birbiriyle ilişkisi vardır.
Genellikle beyindeki kimyasal bir takım dengesizliklerin depresyonun sebebi olabileceği belirtilir fakat bu depresyon için yeterli değildir. Beyindeki dopamin, serotonin, endorfin ve noradrenalin gibi hormonların bozulması kişiyi depresyona sokabilir. Ancak daha bilmediğimiz birçok nörokimyasal mekanizma da söz konusu olabilir. Depresyon bireyin genetik yatkınlığına, kullandığı ilaçlara, yaşadığı büyük/küçük bir takım stresli yaşam olaylarına, beyin tarafından üretilen hatalı düşüncelere bağlı olarak da ortaya çıkabilmektedir.
Belli durumlar ortaya çıktığında herkes depresyona girmeyebilir. Stres faktörleri kişiden kişiye değişmektedir. Sizde strese sebep olmayan bir durum bir başkasında yoğun stres etkeni olabilir. Kişinin benlik saygısını zedeleyici olaylar ve durumlar depresyona yol açan stres etkenlerinin başlıcalarıdır. Kişinin hayata kötümser bakması, kendisinin hep olumsuz yönlerine odaklanması, yaşamış olduğu deneyimlerini devamlı olumsuz olarak değerlendirmesi depresyon geçiren kişilerde de sık görülen özelliklerdir.
Aynı sorunlar ya da etkiler karşısında herkesin depresyona girmeyeceğini belirtmiştik. Bunun sebeplerinden biri genetik yatkınlığın etkisidir. Aile öykünüzde depresyon yaşamış yakınlarınız varsa siz de depresyona yatkın olabilirsiniz.
Depresyonun Yalnızlıkla İlişkisi
Araştırmalar, kişi yalnız olduğu için mi depresyona giriyor yoksa depresyonda olduğu için mi yalnız kalıyor sorusunun cevabını henüz bulabilmiş değil. Ancak aralarında bir bağlantı olduğu kesin. Bu nedenle ailenize ve arkadaşlarınıza daha çok vakit ayırmanız daha iyi olacaktır.
Yaşamımızda dostluk ve arkadaşlık ihtiyaçlarımızın tatmini çok önemlidir. Sosyal hayatta bu ihtiyaçlarımız karşılandığında, karşılaştığımız zorlukların da üstesinden gelmemiz o denli kolaylaşacaktır. Araştırmalar sosyal arkadaşlık eksikliğinin kişileri fiziksel ve ruhsal anlamda yıprattığını ve kişilerin zorluklarla başa çıkabilme yetilerini azalttığını göstermektedir.
Sosyal ilişki ihtiyacı karşılanmamış kişi kendisini soyutlanmış hissetmeye başlar. Bu durum kişinin duygusal duygu durumunu olumsuz etkiler. Kronik devam eden bir yalnızlık ise kişiyi depresyona sürükleyebilir. Yalnızlığın stres hormonlarının düzeyini arttırdığı da bilinmektedir.
Sonuç olarak, sosyal bağlarımız ve becerilerimiz fiziksel ve ruhsal sağlığımız için son derece önemlidir.
Üzüntü Depresyon Değildir
Konya Depresyon Terapisi konusunda psikolojik destek arayışında olan kişiler bazen, üzüntüyü de depresyonla karıştırabilmektedir. Üzüntü, kaybı veya hayal kırıklığı yaratan olumsuz bir olayı çarpıtmadan tarif eden gerçekçi algılar tarafından yaratılan, normal bir duygudur. Depresyon ise her zaman, bir şekilde çarpıtılmış düşüncelerin neden olduğu bir rahatsızlıktır. Örneğin, sevdiğiniz biri ölünce, haklı olarak “Onu kaybettim, paylaştığımız dostluğu ve sevgiyi özleyeceğim” diye düşünürsünüz. Bu düşüncenin yarattığı duygular dokunaklı, gerçekçi ve istenen duygulardır. Duygularınız insanlığınızı kuvvetlendirip hayatınıza derinlik katar. Bu sayede kaybınızdan kazanırsınız.
Bir kayıp ya da sizin için önemli bir kişisel hedefe ulaşma çabalarınızdaki başarısızlığın ardından depresyon ya da üzüntü gelişebilir. Üzüntü, çarpıtma olmaksızın gelir. Bir duygu akışı vardır ve belli bir zaman sınırı da içerir. Hiçbir zaman özgüveninizin azalmasını getirmez. Depresyon ise donmuştur sürekli olma ya da sürekli tekrar etme eğilimini ve her zaman kendine güvenin kaybedilmesini getirir.3
DEPRESYONUN BELİRTİLERİ
Depresif duygudurum ve ilgi kaybı ya da zevk alınan etkinliklerden artık zevk alınamıyor olma depresyonun anahtar semptomlarıdır. Kişiler kendilerini hüzünlü, kederli, umutsuz ya da değersiz hissettiklerini söyleyebilirler. Birey için depresif duygudurumun, çok olağan kabul edilebilecek üzüntü duygusundan çok ayrı bir niteliği vardır. Çoğu kez depresif duygudurumu ıstırap verdiği duygusal bir ağrıymış gibi tanımlarlar.
Kişiler bazen ağlayamadıklarından yakınırlar. Diğer yandan, depresyondaki kimi insanlar bazen depresyonlarının farkında değilmiş gibi görünürler ancak bununla birlikte ailelerinden, arkadaşlarından ve daha önce ilgilendikleri etkinliklerinden uzak dururlar. Depresyondakilerin hemen hepsi (%97’si) görevlerini yapmada zorluk doğuran, okulda ve işte başarısızlıkla sonuçlanan bir enerji azlığından ve yeni tasarılar kurmak için istek azlığından yakınır.6
Çökkün Duygulanım:
Depresyonda az ya da çok mevcuttur. Hafif şekillerde kişiler duygulanımlarında bir yüzeyselleşme yaşarlar, duruma uygun tepkiler gösteremezler; şakalara gülmez, bazı mutlu olaylara sevinemez ya da grubun neşesine katılmazlar. Ağlamaya eğilimi gittikçe artar ve sempatik yaklaşımlarla ağlama başlar, hatta gözyaşlarını tutmak olanaksızlaşır.
Suçluluk Duyguları ve Kendini Eleştirme:
Hafif biçimlerde Kişiler, kendilerini hatalı olarak hissederler, hatta çaba gösterseler, kendilerini düzeltebileceklerini oysa bunu yapamadıklarını düşünürler. Depresyonlu Kişi, sürekli olarak kendini aşağılayıcı şekilde seçici ve uygunsuz biçimde yorumlar.
Zevk ve İlgi Kaybı:
Bu durum günlük aktivitelere karşı ilgisizlik, yapılanları anlamsız ve boş bulma, zaman zaman da ayıplama şeklinde kendini gösterir. Kişi kolayca sıkılır, kararlar ertelenir, aktivite yavaşlar. İşler yığılır ve kişi onları yapmaktan vazgeçer.
Geçmişte zevkle, keyifle yaptığı işler onu sıkar; artık çok sevilen çiçekler sulanmaz, yürüyüşler terk edilir, eğlenceler bir yük halini alır. Tertip ve temizlik azalmıştır, hobiler bırakılır, ileri dönemlerde işler büyük ölçüde aksatılır, iş yerine gitme seyrekleşir ve nihayet iş tamamen bırakılır.
Yorgunluk:
Sürekli halsizlik, güçsüzlük depresyonlu Kişiler için önemli bir diğer problemdir. İşler büyük güçlükle yapılır; ileri dönemlerde konuşma bile sorun olur.
Konsantrasyon bozukluğu ve unutkanlık, sık rastlanan yakınmalardır ve kişinin iş verimliliğini bozar. Kişi, gazeteyi okuyamaz. TV’deki filmi ayrıntılı şekilde izleyemez, derslerini anlamakta güçlük çeker, aynı satırı tekrar tekrar okuduğundan, çoğu zaman anlasa bile çabuk unuttuğundan yakınır; konuşurken karşıdakini tam olarak dinleyemez, hatta telefonda bile söyleyeceklerini unutur.
Anksiyete (İç Sıkıntısı):
Kişi, bunu sürekli bir huzursuzluk biçiminde yaşar; gergin olduğundan, gevşeyemediğinden yakınır. Buna genellikle sempatik sinir sistemi aşırı etkinliğini gösteren bedensel belirtiler de eşlik eder. Ağız kuruluğu, hazımsızlık, çarpıntılar, göğüs ağrısı, karın ağrıları, gaz, ishal, özellikle eller ve koltuk altlarında terleme, sık idrara çıkma, idrarı tam olarak yapamama, nefesin yetmediği hissi, baş ve kas ağrıları (omuz, boyun, sırtta), yutma güçlüğü, baş dönmesi ya da başının uyuştuğu hissi, sabırsızlık, beynin donuklaştığı hissi, oturduğu yerde sakin duramama, parmakları ile oynama gibi belirtiler, gergin kişilerde seyrek değildir.
Kişiler düşüncelerinin de yavaşladığını ya da güçleştiğini, kolay karar veremediklerini belirtebilirler. Durum ilerledikçe, sorulara geç ve kısa cevaplar verir, ses kısılır, mırıldanmaya dönüşür ve nihayet kesilir (mutizm). Hareketler ağır çekim gibi zahmetle yapılır; çömelmiş, başı ellerinin arasında, sabit bir biçimde yere bakan, çevresine aldırmayan, tepki göstermeyen bir heykel oluşur.
Uyku Bozukluğu:
Genelde uykuya dalma güçlüğü biçimindedir. Kişi, saatlerce yatakta dönüp durmaktan yakınabilir. Ayrıca uykunun sık sık bölünmesi, yüzeysel, tatminsiz uyku, sabah erken uyanma görünebilir. Aşırı uyuma, olguların %20kadarında gözlenen bir belirtidir.
Bedensel Belirtiler:
Genel enerji kaybı, işleri düzenli yapamama ya da zorlanarak yapma, çabuk yorulma, sürekli bitkinlik hissetme gözlenir. Baş, boyun, sırt ağrıları, iştahsızlık, ağızda acılık ya da fena tat hissedilebilir. Kişiler yiyecekleri ‘saman gibi’ biçiminde tanımlayarak hiç tat almayarak yediklerinden, açlık hissetmediklerinden yakınabilirler. Hazımsızlık, kabızlık, kilo kaybı görülebilir.
Günlük Değişmeler:
Kişilerin durumlarının gün boyu değişmesi, bir an iyi iken aniden ve inanılmaz biçimde kötüleşmeleri seyrek değildir. Sabah kendini kötü hissetme yaygındır; kimi kişiler akşamlar bazen de öğle saatlerinde kendilerini kötü hissettiklerini söyleyebilirler.
Cinsel İstek Kaybı:
Bu durum depresyonun evrensel bir belirtisidir. Depresyonlu kişiler sıklıkla azalmış libido ve yetersiz orgazm bildirirler. Erkekler bunu güçsüz olarak yorumlayarak daha da huzursuz olurlar. Çoğu kadınlarsa, cinsel istek hissetmediklerini, sadece eşlerini memnun etmek için ilişki kurduklarını; kimileri ise bunu tecavüz biçiminde yaşadıklarını belirtirler.
İçgörü Kaybı:
Depresyonlu Kişiler, oldukça ağır dönemlerde bile hasta olduklarının farkında olabilirler. Ancak içgörü kaybı halinde, ruhsal kişiliklerini inkâr edebilirler ya da kişiliklerini çok farklı nedenlere bağlama gereği duyarlar.
Öfke Nöbetleri:
Depresyonlu kişilerde cinayet dürtülerinin rolü ve sıklıkla patlayıcı biçimde açığa vurulan öfke, iyi bilinir.
Ölüm ve İntihar Düşünceleri:
Depresyon geçiren kişi intiharı düşünmese bile aklına sık sık ölüm gelir. Depresyon geçiren her yedi kişiden biri maalesef kendi hayatına kendi elleriyle son verir. İntihar 25 yaş altı kişiler arasında yaşanan ölümlerin ikince veya üçüncü sırada gelen sebebidir. Yaşlandıkça intihara bağlı ölümler artar.
DSM-5 DEPRESYON TANI KRİTERLERİ
DSM-V’e (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) göre aynı iki haftalık dönem boyunca, aşağıdaki belirtilerden beşi (ya da daha çoğu) bulunması ve önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olması halinde tanı konulabilir. Bu belirtilerden biri mutlaka depresif mod veya hayattan zevk almama (anhedoni) veya çevresine karşı ilgisizlik olmalıdır. Majör depresyonun 9 semptomu şunlardır:
Not: Açıkça başka bir sağlık durumuna bağlı belirtileri kapsamayan,
1.Çökkün duygu durum, neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde bulunur ve bu durumu ya kişinin kendisi bildirir (örn, üzüntülüdür, kendini boşlukta hisseder ya da umutsuzdur) ya da bu durum başkalarınca gözlenir (örn. ağlamaklı görünür). (Not: Çocuklarda ve ergenlerde kolay kızan bir duygu durum olabilir.)
2.Bütün ya da neredeyse bütün etkinliklere karşı ilgide belirgin azalma ya da bunlardan zevk alamama durumu, neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde bulunur (öznel anlatıma göre ya da gözlemle belirlenir).
3.Kilo vermeye çalışmıyorken (diyet yapmıyorken) çok kilo verme ya da kilo alma (örn,bir ay içinde ağırlığının %5’inden daha çok olan bir değişiklik) ya da neredeyse her gün, yeme isteğinde azalma ya da artma.(Not: Çocuklarda beklenen kilo alımını sağlayamama göz önünde bulundurulmalıdır.)
4.Neredeyse her gün, uykusuzluk çekme ya da aşırı uyuma.
5.Neredeyse her gün, psikodevinsel kışkırma (ajitasyon) ya da yavaşlama (başkalarınca gözlenebilir; yalnızca, öznel, dinginlik sağlayama ya da yavaşladığı duygusu taşıma olarak değil).
6.Nerdeyse her gün, bitkinlik ya da içsel gücün kalmaması (enerji düşüklüğü).
7.Neredeyse her gün, değersizlik ya da aşırı ya da uygunsuzluk suçluluk duyguları (sanrısal olabilir) ( yalnızca hasta olduğundan ötürü kendini kınama ya da suçluluk duyma olarak değil).
8.Neredeyse her gün, düşünmekte ya da odaklanmakta güçlük çekme ya da kararsızlık yaşama (öznel anlatıma göre ya da başkalarınca gözlenir).
9.Yineleyici ölüm düşünceleri (yalnızca ölüm korkusu değil), özel eylem tasarlamaksızın yineleyici kendini öldürme (intihar) düşünceleri ya da kendini öldürme girişimi ya da kendini öldürmek üzere özel bir eylem tasarlama.
İsteksizliğin Mimarı Depresyon
Depresyon belirtilerinden en öncelikli ve birincil olanı isteksizliktir. Konya Depresyon Terapisi konusunda, psikolojik yardım arayışında olan ve depresyon belirtilerini taşıyan kişilerde en bariz gözlemlenen belirti de yine isteksizlik olmaktadır. Depresyon kişinin günlük hayatındaki ilgi ve isteklerini köreltir. Kişi her zaman yaptığı basit işleri bile erteleme eğilimi gösterecektir. İlgisizlik ve isteksizlik öyle boyutlara gelir ki artık hiçbir şey yapmak istemeyecektir. Bu döngü devam ettikçe kişinin kendine olan güveni azalacak ve öfkesi artacaktır. Kapasitesini ortaya koyamayan ve üreticiliğine set çeken birey kendine ve çevresine de yabancılaşmaya başlayacaktır. İçinde olduğu durumu fark edemeyen kişi uzun süreler bu isteksizliğin pençesinde yaşayacaktır. Bu yüzden en önemlisi bu kısır döngüyü fark etmektir.
Depresyonun Yaygınlığı
Depresyon toplumun her kesiminde görülebilir. Psikiyatrik hastalıklar arsında en sık rastlanan bir tablodur. Hayatı boyunca her 100 erkekten 10’unun her 100 kadından 20’sinin depresyon geçirdiği araştırmalarla saptanmıştır.5
Yaşam boyu depresyon geçirme riski %15 dolayındadır. Kadınlarda bu oran %25’ e kadar çıkmaktadır. Hemen hemen tüm toplumlarda depresyon kadınlarda iki kat daha fazladır. Gebelikte, doğum sonrası dönemde ve menopozda depresyon geçirme riski artar. Bunun nedeni tam olarak bilinmemektedir, ancak kadınların hormonları bundan sorumlu olabilir. Sürekli bedensel hastalığı olanlarda daha fazla görülür. Örneğin kısırlık tedavisi gören kadınlarda normal kadınlara göre iki üç kat fazla depresyon görülmektedir.
Hastalığın %50’si 20-25 yaş arasındadır. Boşanmış, ayrı yaşayan veya yalnız yaşayanlar kişilerde evlilere göre daha sıktır. Sosyal çevre veya ekonomik seviye ile depresyon geçirme oranı arasında ilişki yoktur. Kültürel etkenlerle depresyon arasında ilişki yoktur. Yakın akrabalarda depresyon geçiren birinin olması depresyon geçirme riskini artırır.4
Konya Depresyon Terapisi: Kadınlarda depresyonun erkeklere göre en az bir buçuk kat, hatta iki kat daha sık görüldüğünü söylemiştik. Depresyona giren kadın sayısının giren erkek sayısına en çok fark attığı yaşlar, üreme dönemidir. Yani ergenlikle menopoz arasında, kadınlar erkeklere kıyasla daha çok yatkındır. Ancak depresyona bağlı olarak gerçekleşen ölümler, erkekler arasında daha sık görülür.
Depresyon teşhisi konan kadınlarda panik bozukluğu, sosyal fobi, takıntı hastalığı gibi başka psikiyatrik hastalıklara da daha sık rastlanır.8
Melankoli ve Depresyon
Depresyon ve melankoli birbirinden farklıdır. Melankoli depresyondan daha şiddetlidir. Bir hiçlik halidir. Depresyondan çok daha yoğun ve şiddetli hissedilir. Yoğun suçlama ve suçluluk duyguları hâkimdir. Melankoli, yaşamı tamamen zevksiz ve tatsız hale getirir.
Yas ve Depresyon
Yas, yakın bir zamanda büyük bir kayıp olmasından sonra kendini gösterir ve kişini benlik değerine zarar vermez. İşlevselliği orta derecede etkiler. 3-4 ay gibi bir zamanda etkisini kaybeder. İntihara eğilim çoğunlukla olmaz.
Majör Depresyonda ise her zaman bir kayıp durumu yoktur. Kişi kendini çoğunlukla değersiz hisseder. İşlevsellik çoğunlukla bozulmuştur. 3-4 aydan daha fazla sürebilir ve durum git gide kötüleşir. İntihar eğilimi ve düşünceleri çok sıktır.
Depresyon ve İntihar
Hafif depresyonlu hastaların yaklaşık olarak üçte birinde, ağır depresyonlu hastalarınsa dörtte üçünde intihara eğilim olduğu saptanmıştır. İntiharlar herhangi bir statü ya da ölçüt fark etmeksizin gerçekleşebilmektedir. Araştırmalar intihar arzusunun arkasındaki en önemli sebebin gerçekdışı bir umutsuzluk olduğunu göstermektedir. Bireyler problemlerinin çözümü olmadığına inanmış gibidirler. Çektikleri acı ve sıkıntı onlara hiç bitmeyecekmiş gibi gelir ve intiharı tek kaçış olarak görebilirler. Çektikleri acıların nedeni gerçekler değil yanlış varsayımlar ve düşüncelerdir. Kendinizi kandırdığınızı görmeniz intihar düşüncelerinizi de yok edecektir. Kötümser bakış açısı tüm düşünceler hâkim olmuş gibidir. Bu düşünceler kişinin kendisini mağlup etmesine sebep olur. Böyle zamanlarda kişi ileride asla mutlu olamayacağı gibi yanlış inançlara sahip olmaktadır. Geçmişte mutlu olduğu anları da aklına getiremez ve sanki onları hiç yaşamamış gibi doğru olmayan sonuçlara varır.
Böyle durumlarda unutulmaması gereken en önemli şey intiharın en iyi çözüm yolu olmadığıdır. Çaresiz, umutsuz, kapana kısılmış hissettiğinizde bu düşüncelerinizin bozulmuş ve çarpıtılmış olduğunu fark etmeniz son derece önemlidir. Tamamen umudunu kaybetme, gerçeklerin değil depresif bir rahatsızlığın işaretidir. Umutsuz olduğunuzu düşünürseniz öyle hissedersiniz. Duygularınız mantıklı olmayan bu düşünceleri izleyecektir. Gerçekdışı düşüncelerin kıskacında olduğunuzu anladığınızda intiharın neden mantıksız olduğunu da anlayabilecek ve duygusal bir rahatlama hissedeceksiniz. Bu size umut olabilir ve mantıklı olmayan bir intihar girişiminden kaçınmanıza yardım edebilir. Çarpıtılmış düşüncelerinizin, kendinize olan güveninizi ve ümitlerinizi sizden almasına izin vermeyin. Depresyon belirtilerinin yoğun olduğu ve intihar düşüncelerinin de eşlik ettiği durumlarda hiç zaman kaybetmeden bir psikolog, psikolojik danışman veya EMDR terapistinden yardım alınması son derece önemlidir.
Bunları Biliyor Musunuz?
Dünyaca ünlü aktör Robin Williams ailesi, yakın dostları ve dünyadaki hayranları tarafından çok seviliyordu. Milyonları güldüren bir insandı ve kendi yaşamına son verebilecek noktaya gelmesi birçok insanı etkiledi. Williams bu dünyada çok fazla şeye sahipti. Çok yetenekliydi, harika bir kariyeri vardı ve milyon dolarları. Fakat yoğun bir depresyon altındaysanız bu ve benzeri şeyler hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Williams bu kadar başarıya rağmen neden depresyona girmişti? Herkesin aklındaki soru bu. Bunu bilmemiz artık mümkün değil. Ama Williams’ın ölümüyle çağımızın en tehlikeli ve sinsi hastalığı depresyon, bir kez daha gündeme geldi.
Bir pop ikonu haline gelen Marilyn Monroe, kronik depresyon yüzünden sürekli psikiyatrist denetimindeydi. Doktorların verdiği ilaçları alkolle birlikte alıyordu. Ünlü yıldız, giderek dengesiz hale geliyordu. Son filminin çekimi sırasında işinden kovuldu. Monroe, bir süre akıl hastanesinde tedavi gördü. Ancak, aslında bir esmer ve asıl adı ”Norma Jean” olan Monroe, üzerinde ağırlaşan hayat yükünden 36 yaşında intihar ederek kurtulmayı tercih etti.
Ünlü ressam Georgia O’Keefe de depresifti. 30 yaşına kadar boyadığı tüm tabloları bir gün yaktı. Kocası, kendisinden 40 yaş genç bir kadınla kaçınca akıl hastanesine konuldu. O’Keefe, hastaneden çıktıktan sonra ABD’nin en güzel doğa manzaralarını yaptı.
Vincent Van Gogh 1888’de ressam Paul Gauguin ile arkadaşlığının bozulması üzerine sol kulağının bir kısmını kesmiş, giderek kötüleşen ruhsal hastalığı sonucunda kendini göğsünden vurarak intihar etmiş.
Abraham Lincoln de yaşamı boyunca sık sık depresyona girdi. Lincoln, bunalımlar sırasında mide sancıları çeker ve gözleri yanardı. Kendi ifadesine göre, ilk aşkı Ann Rutledge öldükten sonra, ‘‘bir çılgın’’ haline geldi. Aynı dönemde, intihar etmesin diye sürekli dostlarının gözetiminde kaldı. Lincoln, bunalımlarından, hukuk ve siyaset ile ilgilenerek kurtulmaya çalıştı.
Tolstoy da bir manik depresifti. Sürekli intiharı düşünürdü. Tolstoy, dine sarılarak rahatlama yolunu seçti. ‘‘Savaş ve Barış’’ ve ‘‘Anna Karenina’’ gibi klasiklerin yazarı, bir dostuna yazdığı mektupta, ‘‘Hayatta mutluluk diye bir şey yok, sadece bazen görünür gibi oluyor, o kadarcık’’ diyordu.
DEPRESYONUN ÇÖZÜMÜ
Depresyon, önemli ölçüde tedavi edilebilir bir ruh sağlığı sorunu olmasına rağmen, yalnızca ülkemizde değil bütün dünyada, hastalarda yeterli tedavi arama eğiliminin olmayışı, birçok insanın hayatını mutsuz duygu, düşünce ve deneyimlerle doldurmasına yol açmaktadır. Yeni araştırmalar depresyonlu hastaların %5’ten daha azının doğru şekilde tanınıp, uygun tedavi gördüğünü ortaya koymaktadır.2
Tedavi edilmeyen depresyon kişiye ve topluma önemli bir yük getirir. Depresyon sık görülen ve tedavisi mümkün olan bir hastalık olması nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘halk sağlığı sorunu’ tanımına girer ve birinci basamakta tanınması ve tedavi edilmesi gerekir.6
Depresif bozukluklarının tedavisi psikofarmokolojik ve psikososyal olmak üzere temel olarak iki kategoriye ayrılabilir. Psikososyal tedaviler bilişsel-davranışçı terapi (BDT), kişiler arası psikoterapi (KAT) ve aile danışmalığını içerir. Tedavinin amacı duygu durum bozukluğu süresini kısaltmak, depresyonun olumsuz etkilerini azaltmak ve çocuk ve ergenlerde işlevselliği optimum düzeye getirmektir.1
Depresyon belirtileri söz konusu olduğu zaman; hobilere ve sosyal etkinliklere içimizden gelmese bile ağırlık vermek, arkadaşlarımızla sevdiklerimizle zaman geçirmek ve yalnız kalmamaya özen göstermek, günlük tutmak ve mümkün olan en kısa sürede psikolojik yardım almak bu sürecin çok daha sorunsuz ve rahat atlatılmasını sağlayacaktır.
KAYNAKÇA
1. Austın, V.L. ve Scıarra, D.T. (2013). Çocuk ve Ergenlerde Duygusal ve Davranışsal Bozukluklar. (Çev. M. Özekes). (1.Basım). Ankara: Nobel Yayınları.
2. Aşkın, R. (1999). Depresyon El Kitabı. (2.Baskı). Konya: Roche Müstahzarları San. A.Ş.
3. Burns, D. (2005). İyi Hissetmek. (Çev. E. Tuncer, Ö. Mestçioğlu, İ. Erdem ve G. Acar). (30.Baskı). İstanbul: Psikonet Yayınları.
4. Çakmak, D.ve Saatçioğlu, Ö. (2003). Ruh Sağlığı ve Hastalıkları. (1.Baskı). İstanbul: İstanbul Ticaret Üniversitesi.
5. Kaya, N. (2002). Depresyon Panik ve Takıntılarımız. (1.Baskı). İstanbul: Nesil Yayınları.
6. Köroğlu,E.(1997). Majör Depresif Bozukluk. (Ed: E. Köroğlu ve Ed: C. Güleç). Psikiyatri Temel Kitabı. Ankara: HKM.
7. Solomon, A. (2005). Depresyon Atlası. (Çev. B. Çapçı, G. Dedeağaç ve F. Tatar). (1.Baskı). İstanbul: Okuyanus Yayınları.
8. Tan, O. (2009). Depresyon. (2. Baskı). İstanbul: Timaş yayınları.
Konya depresyon ve depresyonda psikolojik destek